"Mani" sözcüğünün bugüne kadar ne anlama geldiği hakkında edebiyatçılar tarafından inandırıcı bir açıklama yapılamamıştır. Halk edebiyatımızın en küçük nazım şekillerinden biridir. Genellikle birbiri ile anlam birliği olmayan dörtlüklerden oluşmuştur ve bir bölümünün kafiyesi cinaslıdır. Cinaslı olanlarının dört mısradan çok olması dikkat çeken bir özelliğidir. Maniler Türk toplum hayatının bir özetidir. Halk edebiyatımızda bulunan binlerce mani içinde türlü sosyal olaylar, bireylerin türlü ruhsal durumlarının yankıları kaynaşır durur. Manilerde söylenmek istenenlerle söylenmek istenmeyenler en içten ve özentisiz bir biçimde ifadesini bulmuştur. İlk iki mısra hemen hemen her zaman bağımsızdır ve maninin anlamı ile ilgili değildir. Son iki mısraına, yani asıl anlamı taşıyan mısralara "ses mısraları" denir. Manilerin kafiyelerinin adı "ayak"tır. Maniciye önce "ayak" verilir. Mani bu ayağa göre söylenir. Çoğunda tekrar eden kelimeler, yani "redifler bulunur. Hece vezninin nadiren 6'lı, genellikle 7'li kalıbı ile söylenen, duraklı ya da duraksız olan ve sahibi bilinmeyen anonim manzumelerdir. Mısra sayısı çoğunlukla 4, cinaslı manilerde olduğu gibi bazen de daha çoktur. Manilerde "ayak bulma, ayağını ayağına getirme, manisine ayak tutma" demek aynı kafiyede bir maniyi hazırlıksız olarak o anda düşünüp söylemektir. Halk şairleri arasında en makbul bir sanat, ustalık işi, keskin bir zekânın göstergesi sayılır.

 

Maniler "düz" ve "cinaslı" olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki şekli de "ayaklı" dır. Düz olanlarına örnek olarak şu güzel maniyi sunuyoruz:

 

Şu dağların üstü kar

Ne dedim de küstü yar

İkimizin arasından

Bir rüzgâr esti yar

 

Cinaslı maniler ise "kesik maniler" ve "doldurmalı kesik maniler" olarak iki türlüdür. Kesik cinaslı manilerde ilk mısra aşağıdaki örnekte olduğu gibi "ayak"tır;

 

Al yanaktan...

Gül kokar al yanaktan

Dalda yaprak kalmadı

Yaramı bağlamaktan

Denizler coşa geldi

Gözyaşı çağlamaktan

Gidin de yâre deyin

Düştüm elden, ayaktan

"—Ver bana bir gül" dedim

"—Al" dedi "al yanaktan"

 

Şu örnekte de görüldüğü gibi doldurmalı kesik manilerde kafiye "ayak" olarak gösterilmiştir:

 

Ah bu bağlar, bu bağlar

Hazan olmuş bu bağlar

Zülfün bir kemend olmuş

Çözülmüyor bu bağlar

Dedim yâre gideyim

Aşılmıyor şu dağlar

Naz bağında gül açmış

Bülbül her seher ağlar

Dağılmış viran olmuş

Üzüm vermez bu bağlar

 

Altı mısralı "kesik cinaslı" mani:

 

Al ateşi…

Gel gönül al ateşi

Kaş kara, kirpik kara

Yanaktan al ateşi

Ya vur, ya öldür beni

Ya benden al ateşi

 

Dört mısralı "kesik cinaslı" manilere iki örnek:

 

Yarsana…….

Kes bağrımı yarsana

Dil Mecnûn, dudak

Leylâ İşte sevda yar sana

----------

Kara gözler

Karadır kara gözler

Gemim deryada kaldı

Yelkenim kara gözler

 

Her zaman için "adam aman" sözleri ile başlayan istanbul manilerine iki örnek :

 

Adam aman.... gözlerim

Ağlamaktan boyandı

Al kanlara gözlerim

Al kanlı gözler ile

Gözlerini gözlerim

---------

Adam aman.... gözlerim

Al mendili nazik ele

Gel Filiz sil gözlerin

Kanlı yaş döke döke

Yar yolunu gözlerim

 

Bütün halk şiiri türlerinde olduğu gibi maniler de yarım kafiyelidir.

 

Maniler, usta maniciler tarafından semâî kahvelerinde, eğlence âlemlerinde sözleri ile besteleri hazırlıksız olarak aynı anda okunurdu. Halk mûsikîmizdeki hoyrat ve uzun havalara benzeyen, fakat bambaşka bir uslûbta okunan bu form, sanat mûsikîmizin içinde değişik bir özellik kazanmıştır, semâî kahvelerinde semâî okuyan sanatkâr semâîyi bitirdikten sonra ya kendisi ya da bir başka manici aynı perde ve aynı makamdan mani okumaya başlardi. Bir yarışma niteliğinde olduğundan istenirse saatlerce uzayabilirdi. Usta manicilerin birbiri ardından kesintisiz olarak mani söylemesine "sağanaklı", kısa olanlarına ise "sağanaksız" mani denirdi ki, bu sonuncusu manicilikte ustalık sayılmazdı. Ahmed Rasim Bey'e göre en iyi mani okuyanlar hanende Ali Bey, çingene manilerinde Muhsin, Onnik, manici Garabet, Şair Serkis'in oğlu hanende Aliksan, lavtacı kör Civan, Andon, Hıristo, Üsküdar'lı Vasıf Hoca, Acem İsmail, Efe Mehmed ve Yenimahalle'li Çiroz Ali v.b. dir.

 

Bu tür şiirlere yapılan bestelere de aynı isim, yani mani adı verilmiştir. Halk mûsikîmizin sözlü eserlerinin hemen hemen tamamına yakın bir bölümünün sözlerini maniler teşkil eder. Bu eserlerin anlatmak istediğimiz mani formu ile bir ilgisi yoktur. Ancak Türk halk mûsikîsi içinde de bir beste formu olarak kullanılmaktadır. İstanbul folkloru içinde gelişmiş, özellikle âşıklar kahvesi ve benzeri yerlerde söylenip dinlenmiş, zamanla birçok özellik kazanarak sanatlı bir form haline gelmiş, ünlü ustaları yetişmiş, tutunmuş, diğer bazı beste formlarının akibetine uğrayarak bugün hemen hemen unutulmuştur. Bunların sözleri bilinen manilerden seçilerek bestelendiği gibi, manici sözlerini ve bestelerini aynı anda hazırlayıp okuyabilirdi. Makam olarak en çok uşşak, hüzzam, karcığar, hüseyni makamları; ritm unsuru olarak da sofyan, devri hindi gibi usûller kullanılmıştır. Kullanılan usûller bazen değişmeli de olabilir. Sözleri çoğunlukla İstanbul manilerinden seçildiği için "adam aman...." ya da "efendim hû...." gibi girişlerle başlar ve cinaslı maniler tercih edilirdi.

 

Beste tekniği açısından bazı farklılıklar gösterir. Örnek olarak sunduğumuz eserde görüldüğü gibi.(Nota:145) "adam aman" girişi ile başlayan manilerin daha sözlü bölümlerine geçmeden nim sofyan ya da sofyan usûlünden bestelenmiş bir sazpayı bulunur. Manici her mısraın mânâ duraklarına uyarak verilen "ayak"a göre maniyi okumaya başlar, icrâ esnasında melodinin seyrine göre yapılan duraklamalarda, daha çok maninin sonlarında bir saz tarafından kısa taksimler yapılır ya da sazpayları icrâ edilirdi. Bu durum zamanın elverdiği ölçülerde uzayıp giderdi.